23 Mart 2012 Cuma

Emperyalist Kuşatmaya Karşı Suriye’yle Dayanışmak

Eskiler, ‘Gön inceldiği yerden delinir.’ demişler. Biz yeniler, bu atasözünü devrimci bakış açısıyla
dönüştürmek zorundayız : İnsan, inceldiği yerden ayağa dikilir.
Bugün insanlığın inceldiği yer nedir ya da neresidir’
Vicdanını sermayeye teslim etmemiş, insanın mutluluğunu ve doğanın korunmasını isteyen her
insan, savaşın büyük bir yıkım ve zulüm olduğunu bilir. Bugüne kadar gerçekleşmiş savaşların
ana nedeninin de pazar kapmak, başka ülkeleri sömürgeleştirmek olduğunu görür. Dolayısıyla
lafı uzatmadan net bir biçimde altı çizilmesi gereken gerçek odur ki, bugün Suriye’yi iç savaş ve
işgal politikalarıyla tehdit eden ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi emperyalist ülkelerin amacı,
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da BOP’un uygulanmasına ayak direten hiçbir ülke ve gücü ayakta
bırakmamaktır. Bölgemizde bu emperyalist güçlerin işgal ve sömürü saldırılarına birinci
dereceden güç veren ülke İsrail; ardından da Suudi Arabistan, Katar ve ne yazık ki ülkemiz
Türkiye gelmektedirler.
Mısır, Tunus ve Libya’daki yönetimleri ‘diktatör’ ilan ederek oralara ‘demokrasi’ getirecekleri
iddiasıyla emperyalist odaklarca desteklendiği bizzat sömürgeci ülkelerin kaynaklarınca
açıklanan
‘Arap baharı’ adı altında başlatılan hareketlerin, bugün nasıl ‘Arap kışı’na
dönüştüğünü görmemek için bakar kör olmak gerekir. Burada aklı başında olan ve vicdanını
satmamış her insanın kendisine, sonra da ‘demokrasi çığırtkanları’na sorması gereken soru
şudur: ‘150 yıldır ülkesinin petrol kaynaklarını emperyalist ülkelere peşkeş çekerek ayakta duran
Tani ailesinin Katar hanedanlığıyla, kurulduğundan beri İngiltere ve ABD’nin en işbirlikçi ülkesi
olan Suudi Arabistan Krallığı’nda mı ‘demokrasi’ var’ Gerçekten sorun Arap ülkelerinde
demokratikleşme ise, neden halkına zulmeden bu krallıklara öncelikle müdahale edilmiyor’’
Hergün Suriye’ye müdahale edilmesini isteyen Arap Birliği’nin başını çeken bu ülkelere,
kuzeyden eşlik eden ülkemiz için de şu sorulmaz mı’ ‘Hergün onlarca gazeteci, aydın, sendikacı,
öğrenci ve politikacıların tutuklandığı, hak arayan herkese saldırıların yapıldığı, işsizlik ve
yoksulluğun kol gezdiği, Uludere’de olduğu üzere ekmek parası için kaçakçılık yapmak zorunda
bırakılan vatandaşlara bombaların yağdırıldığı Türkiye mi demokratik’’
Aklı ve vicdanıyla insanlığın bugüne kadar yarattığı ahlaki değerleri önemseyen her insan, bu
soruların yanıtlarını biliyordur. Sözü uzatmadan şu gerçeğin de bir kez daha bilince
çıkarılmasında, ülkemizin geleceği ve komşu halklarla dostluk ilişkilerimizin bozulmaması
bakımından yarar vardır. Son günlerde kamuoyumuzun gündemine ‘MİT soruşturması’ olarak
gelen süreçle ilgili olarak Adana Cumhuriyet Başsavcılığı yazılı bir açıklama yaparak Suriye
uyruklu Hüseyin Mustafa Harmuş ve Mustafa Kassum'un Hatay'ın Suriye güvenlik güçlerine
teslim edilmesi üzerine soruşturma başlatıldığını ifade etti. ‘Özgür Suriye Ordusu’nun kurucuları
oldukları bilinen bu adamları iade ettikleri iddia edilen MİT’çiler tutuklandı. Bu adamları iade
etmek suçsa, Batı basınında (New York Times, Time, Arabtimes vd.) ve Türkiye basınında
defalarca yer aldığı üzere ‘Özgür Suriye Ordusu’ mensuplarını ülkemizde barındırmak daha
büyük suç ve ahlaksızlık değil midir’ Yine basında açıkça yazıldığına göre Suriye’deki kanlı
baskınları düzenleyen ‘Özgür Suriye Ordusu’ mensuplarının İncirlik’te Amerikalılar ve İngilizler
tarafından eğitildiği ortada. Emperyalist ülkelerin eğittiği ve Vahabi faşizmiyle Batı
kapitalizminin para desteği verdiği bir örgütün başında ‘özgür’ sözcüğünün bulunması da büyük
bir çelişki değil mi’ Yine Arabtimes’in 7 Şubat 2012 tarihli nüshasında Nidal Naisa imzasıyla
yayımlanan ‘Suriye’de Vahabi Faşizminin Çöküşü’ başlıklı yazıda vurgulandığı üzere ve bir
süredir ülkemizde tartışma konusu yapılan 47 Türk istihbaratçının Suriye’de yakalandığı,
bunların da İstanbul ve Hatay’da bulunan Suriyeli muhaliflerle takas edilmek istendiğine dair
haberlere ne demeli’ Doğrusu, bölgemizde emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı vererek kurulan
Türkiye Cumhuriyeti’nin, kendi doğuşundaki ruhuna da aykırı bir durum değil mi bu’ Özgürlük
ve bağımsızlığı içselleştiren her insanın ve halkın, komşularına saldırmak için her türlü dalavere
çeviren emperyalist ülkelerle işbirliğine temelden karşı durması gerekmez mi’ Biz gerekir,
diyoruz ve bu nedenle ülkesini seven, komşu ülkelerle dostluk temelinde ilişki kurulmasını,
savaşa karşı barışın tesis edilmesini isteyenler, bugün işgal tehlikesi ve savaş dayatmasıyla karşı
karşıya olan Suriye’nin yanında yer almalıdır.
Suriye’de özellikle kapitalist işletmelerin çoğalmaya başladığı son on yılda sınıf çelişkileri ve gelir
farkları daha da derinleşmiştir. Buna karşın eğitim ve sağlık parasızdır. Bu halkçı bir siyasal
çizginin en önemli kazanımıdır. Eğitim düzeyi ve toplumsal duyarlığı en yüksek Arap ülkesidir.
Yurtseverlik bilinci ve laik yönetim anlayışı kökleştiği için, dış müdahalelere ve içerdeki
işbirlikçilerin katliamlarına karşı milyonlarca insan birçok kentte ayağa kalkmış, Suriye’nin
bağımsızlığını savunmuştur. Kimi aptalların kara propaganda yürüttükleri gibi eğer Suriye’de
sadece Aleviler’in egemenliğine dayanan bir düzen olsaydı, emperyalizm ve bölgedeki işbirlikçisi
ülkeler, şimdiye Suriye’yi bir kaşık suda boğarlardı. Orada yurtsever ve laik Sünniler başta olmak
üzere Kürtler, Dürziler, Hıristiyanlar ve Aleviler omuz omuza verip ülkelerinin geleceğine sahip
çıkmaktadırlar. Birikmiş iç sorunlarını çözmek üzere de şimdiye kadar elliyi aşkın yasal değişiklik
yapıp uygulamaya koymuşlardır. Onlardan en önemlileri şunlardır:
1. Kürtlerin vatandaşlık hakkı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi no:49 7 Nisan 2011 ‘ 2.
Sıkıyönetimin ilgası 21 Nisan 2011 - 3.DGM kaldırıldı 21 Nisan 2011 - 4. GÖSTERİ VE
YÜRÜYÜŞLERİN DÜZENLENMESİ YASASI 21 Nisan 2011 - 5. PARTİLER YASASI ( 100 nolu
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, 5 Ağustos 2011 Resmi gazetede yayınlanış tarihi) - 6. SEÇİM
KANUNU 4 Ağustos 2011 (Resmi gazetede yayınlanış tarihi) - 7. MAHALLİ İDARE KANUNU (
107 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi 24 Ağustos 31 Temmuz 2011 - 8. BASIN YAYIN
YASASI ( 108 Nolu C.Başkanlığı Kararnamesi. 28 Ağustos 2011) - 9. Genel Seçimlerin Denetim ve
İzlenmesiyle İlgili Bağımsız Adli Heyet Kararnamesi ( 374 Nolu Kararname 28 Eylül 2011) - 10.
Anayasa Oluşturma Komisyonu (33 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, 29 kişilik heyeti
Mazhar el Amberi başkanlığında. 4 ay içinde yeni anayasa oluşturulması)
Şimdi, bir ülkenin kendi dinamikleriyle sorunlarını çözme doğrultusunda hızlı adımlar attığı bir
süreçte ona savaş dayatmanın arkasında, İran-Lübnan’dan sonra Türkiye’yi de çözme
politikasının bulunduğunu, süreci gerçekçi biçimde analiz eden herkes belirtiyor. Bu durumda
bölgede çıkabilecek bir çatışmanın, savaşın bedelini en çok ödeyecekler arasında Hatay
halkımızda yer alacaktır. Bu süreçte işgalcilere bir şey olmazken, kanı akacak ve toprakları, tarihi,
kültürü yağmalanacaklar, bu coğrafyada yaşayan Araplar, Türkler ve Kürtler olacaktır. Onun için
savaşa, işgale ve halklar arasında düşmanlığa yol açacak politikalara dur demek üzere hepimizin
ayağa kalkması gerekmektedir. Hükümetleri, yerel yöneticileri uyarmak, temel görevimiz
olmalıdır. Düzenlenen miting, gösteri ve yürüyüşlere olabildiğince kitlesel katılım sağlanmalı,
hiçbir provokasyona izin verilmeden ‘Savaşa Hayır!’ denmeli, emperyalistlerle işbirlikçilerine
karşı Suriye’yle dayanışma dile getirilmelidir.


Müslüm Kabadayı


Kitabın Künyesi
Suriye Günlüğü
Müslüm Kabadayı
Yoğunluk
Kategori: Siyaset Bilimi
Mayıs 2007
144 sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder