Şiir; sezgili
ve ezgili olabildiği kadar doğanın ve insanın kılcal damarlarında dolaşarak
imge hücrelerini alımlama kanallarımızda parlatan, bilincimizde patlatan bir
sanattır. “parlatma” ve “patlatma” yansıma sözcüklerden türedikleri gibi
çağrışımları bakımından “tehlikeli” sözcüklerdir. Özellikle şairler, bu iki
sözcüğün zorlayıcıları olarak imgelem güçlerini ustaca kullanamadıklarında,
imgeler dizelerin bağrında değil, şairin yüzünde patlayabilir.
El
Yayınları’ndan Mayıs 2012’de 1. baskısı yayımlanan “Çöl Tutulması” şiir
kitabıyla, daha önce dergilerde kendini var eden şair Zeren Keziban Karaaslan,
şiir yolculuğu hakkında önemli nirengi noktalarını bize gösteriyor. Kitabın girişinde
yer alan iki dize, bir bakıma şairin insan felsefesini ortaya koyan bir
manifesto gibi. “İki ayna arasında biziz sonsuzlaştıran acıyı/ sonra dönüp
kırmak isteyen aynayı” İnsanın özne-nesne konumunu, buradan çıkan çelişki ve
çatışmayı şiir diliyle derinleştiren Karaaslan’ın, imge tomurcuklarını yüzünde
patlatmayacak kadar yol kat ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
26 şiirin yer
aldığı “Çöl Tutulması”nda, “anahtar sözcükler” olarak şunlar dikkat
çekmektedir. “Mavi, su, susma, şark(ı), alev, kül, kaos, ışık, göz, zaman,
çoğalan” sözcükleriyle kurulan imgelerin yoğunluğu, bunların mitolojik ve aşk
öyküleriyle çağrışımları öne çıkıyor. Bunun
ilk örneğini, bir bakıma “niçin ve nasıl şiir” sorusuna kendi serüvenince
açıklık getirdiğini düşünebileceğimiz “söyleşme” tekniğinin de kullanıldığı 10.
sayfadaki başlıksız metinde görüyoruz. “Kıyıya vurmuş hasrettim, sökememiştim
yosunları taşlarımdan. Üç öğün çayırlarımdan sümbül belası sözcükler, çocuk
savrukluğumda harfler döküyorum. Zen’e hazır değilim. Gözden ve güzden çıkarsan
maviyi, hangi rengin sloganı dökülür parmaklarımdan. Hiçbir maviden zaferle
dönmedim, hep yenildim. – Kaldım.” Şairin “çocuk savrukluğu”nda nasıl harfler
döktüğünü, tipo baskıdan lazer yazıcılara kayan teknolojik gelişimin ötesinde
“karyaditlerden yorgun” bir kadının kendini sürekli var edebilme savaşının,
meta ilişkilerinin egemen olduğu kapitalist toplumdaki kopuşlarını da
yansıttığı ortada. “Sızı” şiiri bu duruma örnek gösterilebilir. “Varoluşum
usulca kalkıyor yattığı yerden/ tanrı bile anlamıyor/ duaya oturuyorum/ kışlar
da benim oysa ki yangınlar da/ (b)akıyorum suya/ apansız intihar gibi/
uzaklığın yakını gibi/ ölüm gibi” (s.27) Burada, binlerce yıldır saray ve
konakların çatılarını başlarında taşımaya yazgılanmış karyaditler adına bir
isyan olduğu kadar “su”ya intihar ve ölüm gibi bakmak ya da akmak umutsuzluğu
söz konusu. Bu kopuşların arka planını, “Pay” şiirinin bir bölümünde
duyumsuyoruz. “Şair gelgitlerine/ deviriyorum taç yapraklarımı/ kandiller
aydınlatıyor zehrimi/ mülteci yanımda sorular” (s.56)
Sınıflı
toplumlarda kadının katmerli sömürüyle mücadele etmek zorunda kalması,
özellikle toplumsal mücadelelerin gerilediği bir dönemde daha da derinleşir.
Türkiye’de ekonomik ve toplumsal sömürünün azgınlaştığı son yıllarda kadına yönelik
tecavüzlerin artması, cinayetlerin yoğunlaşması, kürtaj vb temel hakların
yasaklanmaya kalkışılması dikkate alındığında bir kadın şairin acıları
dizelerle işlemesi kaçınılmaz olur. Zeren Keziban Karaaslan da “ Alfabenin son
harfindeyim/ başaklardan kopan tanedir/ Hayyam’dan rubailer yaram/ ve her yara
şıvgın/ tarihi ve tarifi ahvalime uyan” dizeleriyle betimliyor.
Doğrusu, şiir
her şeyi açık etmez; sezdirir ve “düşbilinç gücü”yle duygu, durum ve olguların
iç işleyişiyle buluşmamızı sağlar. Bunun ötesine yolculuklar yapmamız, bizim
alımlayım yeteneğimize ve imgelem gücümüze kalır. Karaaslan’ın şiirinde
kopuşlar, sık sık sıçramalarla gerçekleştiğinden, okuru zorlayan bir kurguyla
karşılaşmaktadır. Belki şiirin bu durumunu deşifre eden sözcük, bazı dizelerde
geçen “kaos”tur. “Şimdi ruhumun kaos halkasındayım/ çocukluğumdan çekiştiriyor
fiyortlarım” (s.15), “Yanlış saatlerdeyim belki de kimbilir? / Kaosun zehrini
akıttığı mecranın gizindeyim hâlâ” (s.20) “(S)usum-(s)üsüm / kaosa yağan ince
yağmurların/ masumiyetine” (s.37) Yeri gelmişken, “Nirengi” şiirinden
aktardığımız bu bölümün ilk dizesinde görüldüğü üzere ayraç içinde verilen
sesbirimlerle farklı sözcük kullanımına, dolayısıyla faklı çağrışımlara olanak
yaratan bir tekniği de çokça kullandığına tanık oluyoruz şairin. “Yamacımda
aykırı eylem kökleri/ (s)olabilirim bu gece” (s.18), “Ey kadim ülke: ağrım/
çağrıldığım hiçbir suyu öpemiyorum/ dokunamıyorum bana gelen güvercinlere/
(ç)ölüm” (s.19), “geçmişten bir tek dize (ç)almadım” (s.44), “diyorlar ya
(p)ayın bu kadar” (s.55), “Gelirim bir gün/ huşu ile gezen imgelerim/ kokumun
telaşına (d)uyarsa” (s.42) dizelerinde kullanılan sesbirimlerin anlam
ayırıcılığından çok çağrışım gücü dikkat çekmektedir. Yalnız son örnekteki
“(d)uyarsa” kullanımı, dize bütünlüğü bakımından anlatım bozukluğuna da yol
açmaktadır. Kimileri, şiirde söyleyiş özgünlüğü adına bu anlatım bozukluğunu da
bir “zenginlik” olarak görebilir, ancak bu dize de “telaşına” yerine “telaşını”
denmiş olsaydı, hem çağrışım zenginliği daha bir derinleşecek hem de anlatım
bozukluğuna meydan verilmeyecekti.
Çok katmanlı
çağrışımlar, anlamlar yükleme bakımından şairin, “/” işaretini de kullandığı
dizeler söz konusu. Bunlardan biri, hem yerinde kullanımı hem de ahenk unsuru
bakımından örneklenmeye değer: “Temreniydik aşkın
Önce/sizdik ve
sonra/sızdık” (s.14)
Zeren Keziban
Karaaslan’ın şiirinde “kül” bileşke bir sözcük; bütün yaşantıların korunu
gizleyen, birikimleri içeren, yaraları sağaltan ve böylece kendini yenilemenin
inceliğini taşıyan bir kaynak olarak simgeleşiyor. “E’nin Şarkısı” şiiri,
nerdeyse “kül”ün şairin dünyasındaki bütün çağrışımlarını yüklenmiş haliyle
kendini okutturuyor. Son iki bölümü şöyle: “Derler ki; doğarken/ ‘e’ ile
ağlarmış kadınlar/ anlamsızlıklar sıratında/ anlam arayan ben/ ‘e’ neler
anlatır, düşünceli alevlere/ ve küle // kül odur ki,/ tüm bilgileri saklar
terkisinde/ dil tutulması kulağımda/ yersiz baykuş, yurtsuz ruhlar/ yine de
şarkısını söyler ‘e’nin/ ve asi ve asil/ Kızıldenizli soya ve/ aklımı
dinlendirdiğim suya.” (s.11)
“Tarihi
uyudum, kendime uyandım” (s.34), “arzuların kıymığı bedenimde” (s.40),
“sessizliğin sesine ağıyor zaman” (s.41), “dili tutulmuş zamanların” (s.57),
dizelerinde görüldüğü üzere bağdaştırmanın estetik yetkinlikle yapıldığına
tanık olduğumuz Karaaslan’ın şiirinde, zorlama söyleyişlerle de karşılaşıyoruz.
“Bedevi kuşlar konuyor/ alevin dilini çözemeyen çöl/ şarkılar sürüyor tenime”
(s.13) bölümünde “şarkıların tene sürülmesi çöl tarafından” hem soyutlamada
sahicilik hem de “şarkı” sözcüğünün “sürmek”le bağdaştırılmasındaki iticilik
bakımından uygun olmadığını söyleyebiliriz.
Sanatçılar,
özellikle de şairler, anıştırma (telmih) yoluyla binlerce, hatta milyonlarca
yaşta çıkarlar karşımıza. Onlar, bir bakıma eylemli insanın birikimlerini
süzerler doğadan, tarihe mal olmuş olay ve durumlardan. Karaaslan da “Dört bin
yıl öncesinden geliyorm/ bir yunusun sırtında/ sırlarımla, çığlığımla” (s.64)
diyor. “Mem u Zin”e gönderme yapan, aynı zamanda meditasyon duyarlığıyla ördüğü
dizeler de az değil. İşte onlardan biri, tarihsellik ve evrimsel devinim
bakımından çok önemli. Şöyle: “labirentindeyim yansımalarımın/ çoğalan
çıplaklık, zen alıntıları/ azalan saatler/ uzantısındayız iklimlerin/
harmanlayıp kalıba döküyorum mevsimleri/ izlerin kokusu tenimde dolaşıyor”
(s.65) Mitolojik kahramanlara, tarihsel kişiliklere bezenerek insanın hallerini
dillendirmekten geri kalmıyor şair. Bunlara birkaç örnek: “Nazenindik birlikte/
ayın kızıllığından öpen/ Antigone direnişiydik” (s.14), “Puduhepa deyin bana ve
mührümü geri verin” (s.43)
Amanos
eteklerinden Amik’e uzanan bir coğrafyada yetişen Hüseyin Ferhad’ın kitabına
başlık yaptığı “Söyle Gölgen de Gitsin”in vuruculuğunu, taşın fazlalıklarını
atarak heykelin biçimlenişi gibi insanın gölgelerinden soyunarak “eksikli
yaşamı” tamamlama savaşının da “bir eksikli” olacağını sezdiren Zeren Keziban
Karaaslan’ın “düzyazı-şiir”i şöyle: “Gölgem benden kopmuş azâde, gürültü
zenginliği içinde. Gözyaşlarım patır patır dökülüp kollarıma sarılıyorlar.
Eksikliğimi öpüyorum, ben de üşüdükçe kendime savruluyorum ve sarılıyorum.
Gölgem benden kopmuş azâde, gürültü zenginliği içinde.” (s.32)
Şairin, “bir
eksikli” yaşamı devinim içinde sıçramalı biçimde geliştirmesini, şiir
yolculuğunda “imge bahçesi”nden dizeler dermesini diliyorum.
Sair,Sayin Zeren Keziban Karaaslanin bu zarif kitabina ayni sekilde zarif ve detayli yorum yapan
YanıtlaSilSayin Muslum Kabadayi,bu kitabin guzelligi hakkinda soylenecek baska bir sey birakmamis.
Sayin Muslum Kabadayi'nin bu detayli yorumunun icerigini tam olarak algiliyabilmek icin sair Zeren Keziban Karaaslanin bu kitabini,benim yaptigim gibi icinize sindirerek okumaniz gerekir.Buyuk bir ustalikla yazilmis "COL TUTULMASI"Isimli siir kitabi icin saire tesekkur eder,ileride,kitaba dondurulmelerini merakla bekledigim siirleri icin kendisine basarilar dilerim.