26 Mart 2012 Pazartesi

Halk Şiirimize Soluk Kazandırmak

Aslında söz ustalığından öte anlatım derinliği ve zenginliği bakımından basite alınamayacak
sanatlardan biridir şiir. Bu nedenle edebiyatın değil, sanatın dallarından biri olarak
değerlendirilir kimilerince. Biçim, biçem ve anlatı zenginliği bakımından böyle değerlendirilir.
Aşık şiirimizin en yaygın kullanılan nazım biçimlerinden olan koşma, gelenekten yararlanarak
modern şiir yazanlar için söyleyiş olanakları sunar. Yiğitlikten söz eden koçaklama, aşktan ve
doğadan dem vuran güzelleme, acıları-ölümleri haykıran ağıt ve toplumsal-kişisel zaafları gün
ışığına seren taşlamanın çağrışım olanaklarından birçok şair yararlanmıştır. Nâzım Hikmet’in
‘Akrep gibisin kardeşim/ korkak bir karanlık içindesin akrep gibi’ dizeleriyle başlayıp devam
eden şiirinde olduğu gibi.
Halk şiirinde taşlama-yergi, Divan şiirinde hiciv ve modern şiirde satrik olarak adlandırılan
şiirlerde, daha çok doğrudan kişi ve toplum odağa konur, eksiklik ve yanlışlıklar hedef alınır.
Halk şiirimizin değişik dönemlerde yaşamış şairlerinden seçtiğimiz örnekler, bunu
göstermektedir. Önce, ‘Abdal’ geleneğinin önemli isimlerinden Kaygusuz ve Kazak Abdal’dan
birer dörtlük’
‘Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz’
‘Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelen bir köylü kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez’
Kaygusuz Abdal, hayvan odaklı fablı andıran bir taşlama yaparken, Kazak Abdal ‘kız’ın sosyal
değişimi çerçevesinde, ona yergisini dile getirir. Doğrudan kişiyi değil de insan türünü
odaklayan, bunu da öğüt verir (bu yolla bazı çelişkileri dile getiren) tarzda işleyen halk şiirimizin
birçok güzel örneği vardır. Bunlardan biri de ‘Be hey acayip adem’ dizesiyle başlayan Pir Sultan
Abdal’ın şiiridir. İki dörtlüğünü aşağıya aktardığımız bu şiirde ‘Bu dünyanın malı burada kalır’
ya da ‘Bu dünya malı için heder olmanın bir anlamı yoktur’ mesajı verilir. Bir bakıma ‘mülkiyet
hırsızları’na taş atılır.

‘Yer pamuk olur atılır,
Cümle deryalar katılır.
Dilin damağın tutulur,
Doğru cevap veremezsin.

Pir Sultan'ım der ki: Deli,
Elden koymaz doğru yolu.
Ne yanarsın dünya malı,
Birin alıp gidemezsin.’

Halk şiirimizin geleneksel birikiminden yararlanan modern şairler olduğu gibi, bu geleneği yeni
konu ve söyleyişle geliştiren şairler de var. Bu çerçevede, yalın ve yoğun anlatımı, söz
sanatlarının yaşamla örtüşen çağrışımları yanında, ‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen
anla’nın, ‘Önce çuvaldızı kendine, sonra iğneyi başkasına batır’la sentezlendiği bir söyleyiş
güzelliğiyle dikkat çeken Mehmet Ercan’ın bir şiirinden söz etmek istiyorum. ‘Ben Ne Hıyar Bir
Adamım’ başlıklı bu şiiri okurken, yıllar önce Kırşehirli halk şairi Şemsi Yastıman’ın 32
dörtlükten oluşan ‘Zenaat Destanı’ şiiri aklıma geldi. ‘Meslekler Destanı’ olarak da kaynaklara
geçen bu şiirin iki dörtlüğünü önce aktarmak istiyorum.

‘Üfürükçü oldum kendim çıldırdım
Müezzin oldum cemaati yıldırdım
İmam oldum yanlış namaz kıldırdım
Müftü el çektirdi işten vaz ile

Şemsi der münasip bir iş bulamadım
Gidip bir baltaya sap olamadım
Bağlamadan başka saz çalamadım
Akıbet ırızkım çıktı saz ile’

Başka işlerde, mesleklerde tutunamadığı için ozanlık yaptığını dile getirirken Yastıman, aslında
tersinlemeye, ince alaya başvurur. İnsanların mesleklerinin hakkını vermemelerinden doğan
büyük maraza işaret eder. Her şeyin parayla alınıp satıldığı kapitalist düzende sanki ‘iş ahlakı’
olurmuş gibi, mevcut haksızlıktan sürekli yakınan feodal kültürden gelen ya da ‘esnaftan kazık
yiyen’ insanlara yönelik bir yergi de söz konusu bu şiirde.
Kimilerince ‘Stokholm sendromu’ olarak adlandırılan, bizde ‘celladına aşık mahkum’ olarak veciz
biçimde ifade edilen günümüz Türkiye toplumunun nasıl uyutulduğuna işaret eden, kendinden
yola çıkarak toplumu yerme dilini kullanan dörtlüklerden birini de Aşık İhsani söylemiştir.
‘İhsaniyem sakal değil gözümsün
Kullanmağa elde büyük kozumsun
Halkı kandırmağa bana lazımsın
Ben seni kesemem kara sakalım’
‘Kendinden yola çıkarak’ ya da ‘kendini odağa koyarak’ söylenen taşlama şiirlere başka örnekler
de verilebilir. Mehmet Ercan’ın şiirinin bu iki örnekten farkı ise, her dörtlüğün ilk üç dizesinde
onurlu bir insanın nitelikleri sayıldıktan sonra bunlarla çelişen ‘Ben ne hıyar bir adamım’
dizesinin tekrar edilmesidir. Tezat ve tekrarın anlamı kuvvetlendirici bir özellikte kullanıldığı bu
şiirde ‘hey vatandaş gelme döte(‘) ezdirme ulan kendini’ dizelerinde görüldüğü üzere zaman
zaman argo sözcükler de dikkat çekmektedir. Bu Kazak Abdal söyleyişidir ve incelikten nasibini
alamayanların suratına çarpan bir vuruştur. Bu taşlamayı etkili kılan unsurlardan biri de, okların
birinci kişi ağzından içe ve dışa atılması, öğütlerin de üçüncü kişi emir kipiyle verilmesidir. ‘gel
sözümü dinle hele/ zar hileli atma gele/ gerçekleri getir dile/ ben ne hıyar bir adamım’
dizelerindeki gibi.

‘Mem u Zin’ hikayesine ya da Ahmede Hani’ye bir göndermenin yapıldığı bu şiirde, şairin yaşamından çok önemli bir tablo da yer almaktadır. ‘kaldı askılarda sesim/ kan kokardı gül nefesim/
bir tablo ki kandan resim/ ben ne hıyar bir adamım’ dörtlüğü, özellikle 12 Eylül
işkencehanelerini resmetmektedir. Gerek konunun derinlemesine işlenmesi ve dik/ey söyleyişle
dörtlüklerde biçimlendirilmesi bakımından, gerekse güncel-genel diyalektiğine yaklaşımı
açısından halk şiirimize yeni soluk katma çabasında olan bir şairin ürünü olduğu görülüyor. Şiiri
toplumsal-siyasal taşlama yapan temel öğelerin yanı sıra, insani duyarlığın, etik duruşun
yoğunlaştırılarak işlendiği dizelere, imgelere tanık oluyoruz. ‘şu dünyada olsun sözün/ hak için
yansın özün/ için için tütsün közün/ ben ne hıyar bir adamım’ dörtlüğündeki gibi.
Taşlama ve öğütün iç içe verildiği bu şiiri, herkes kendince ‘iç’ten okumalı. Bakalım iç sesinizin
ezgisi nasıl çıkacak vicdanınızın ağzından’
Modern şiirimize Anadolulu Kürt şair duyarlılığıyla yeni biçim (Üçer sütun üzerinde yükselen
biçimiyle benim ‘dirgen şiir’ olarak adlandırdığım) ve imgelem-söylem kazandırmaya da çalışan
Mehmet Ercan, 1957’de Konya Kulu’ya bağlı Zincrlikuyu köyünde dünyaya gelmiş, baskı ve
zorluklar nedeniyle yüksek öğrenimini yarıda kesmiş, köyünde doğayla baş başa yaşam
mücadelesini sürdürmekte olan bir şairdir. ‘Acılara Yazılıdır Sevdam’ ve ‘Pir Sultan Abdal
Destanı’ adlı yayımlanmış iki kitabı bulunan şairin beyit, üçlük, dörtlük, beşlik ve bentlerden
oluşan modern şiirleri de yayına hazırlanmaktadır. Bu dosyada yer alan ‘Kendince’ başlıklı
şiirindeki ‘yeşili içmiş gözlerin/ ellerin iki bulut/ özlemin dağlarcadır’ dizelerinde görüldüğü
üzere imge yüklü doğal söyleyişin (göz-bulut-dağ) egemen olduğu Mehmet Ercan şiirinin,
gelenekten beslendiği halk şiiri tarzındaki örneklerle de geliştiğine tanık olmaktayız. Doğadan,
toplumcu kaynaklardan beslediği şiiriyle edebiyat dünyamıza giren şairimizin soluğu hiç
eksilmesin, diyoruz.

BEN NE HIYAR BİR ADAMIM

karanlığa kibrit çakar,
ben ne hıyar bir adamım.
ihanete hançer sokar,
ben ne hıyar bir adamım.

‘ hoşt ‘ diyorum insan ite,
hey vatandaş gelme döte,
omuzuna dürte dürte,
ben ne hıyar bir adamım.

ürkütürüm katırları,
bileylerim satırları,
hiç gözetmem hatırları,
ben ne hıyar bir adamım.

hırsızlara hırsız derim,
gerçekleri hak bilirim,
söyle bana behey pirim,
ben ne hıyar bir adamım.

ezdirme ulan kendini,
yoktur asla zulmün dini,
yırt diyorum kefenini,
ben ne hıyar bir adamım.

çıkar için el öpemem,
el öpene adam demem,
allahsızım haram yemem,
ben ne hıyar bir adamım.

doğruluğu can bilirim,
dostlar için ser veririm,
haklı için dövüşürüm,
ben ne hıyar bir adamım.

gel sözümü dinle hele,
zar hileli atma gele,
gerçekleri getir dile,
ben ne hıyar bir adamım.

şu dünyada olsun sözün,
hak için yansın özün,
için için tütsün közün,
ben ne hıyar bir adamım.

gün geçirme beklemekle,
gel zincire halka ekle,
kazanılır hak bilekle,
ben ne hıyar bir adamım

yetim hakkı etme talan,
vicdanlı ol deme yalan,
dert satarım yok mu alan’
ben ne hıyar bir adamım.

tutsak düştüm hapislere,
yattım göğüs gere gere,
durak oldum tüm dertlere,
ben ne hıyar bir adamım.

kan tükürdüm işkencede,
gün erittim hücrelerde,
‘ çaşh ‘ * dediler üste birde
ben ne hıyar bir adamım.

zindanlarda attım volta,
yılan yüzlü soğuk malta,
dal boynuma inse balta,
ben ne hıyar bir adamım.

kaldı askılarda sesim,
kan kokardı gül nefesim,
bir tablo ki kandan resim,
ben ne hıyar bir adamım.

sevdim seviyorum seni,
sen zin’imsin şu mem’ini,
zor günlerden sen sor beni,
ben ne hıyar bir adamım.

zor günlerin tilkileri,
çakal dolmuş aslan yeri,
satmam ulan ilkeleri,
ben ne hıyar bir adamım.

ey özgürlük adın yasak,
kemirgene oldun tutsak,
bu lokmayı nasıl yutsak,
ben ne hıyar bir adamım.

dinle beni koca âşık,
eller kazanlarda kaşık,
sana kalır hep bulaşık,
ben ne hıyar bir adamım.

özünü tart, sözü bile,
salt gerçekler gelsin dile,
dostlarıma yapmam hile,
ben ne hıyar bir adamım.

hey ERCANİ artık yeter,
hiç kendini etme heder,
yetmedi mi bunca keder’
ben ne hıyar bir adamım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder