26 Mart 2012 Pazartesi

"Onlar Çocuk Kalacak" Üzerine

Çukurova destan dili masalsı anlatımla bireşime girerek, Ali Ozanemre’nin ‘Onlar
Çocuk Kalacak’ öykü kitabındaki 15 öykünün ruhunu kişi, zaman ve mekanla yoğurup
üst dilden yürek ve beyinlere nakışlıyor. Geleneksel anlatı diline özgü abartılar,
gerçeklikten düş dünyasına yolculuklar, olay-duygu-durumların insan merkezli geçirgenliği,
bu öykülerin tema-konularının da ötesinde odaklara götürüyor okuyucuyu. Yazarın
bunu nasıl başardığını, metinlerden kısa örneklerle anlatmaya çalışırken, bütün özene
karşın yazarın da belirttiği üzere kimi dizgi yanlışları, anlatım sorunları yok değil,
onlar da gözümüzün yağı olsun artık’
Nehirler, ormanlar, çiçekler ve hayvanlarla çeşitlenen doğanın, coğrafyalar arasındaki
geçirgen dokusunun işlendiği, bunların farkına varmayan insan türünün sorgulandığı
‘Beni Anlamadınız’ öyküsünden örneklerle başlayalım. ‘Şuncacık anlayabilseydiniz;
itiş kakış yaşamınızın sıradan gürültüleri arasında eriyen sesimi, yüzyıllara dağılmış
aydınlığımı duyabilseydiniz Gülek Boğazı’nda, Çakıt suyunun bir kıyısında

unutmazdınız beni. Gün görmüş, gariplere kol kanat germiş, nicelerine umut olmuştur,
derdiniz de beni, yaşlanmış o biçim kadını yaşamınızdan siler gibi silmezdiniz
bilincinizden. Ben ‘büyük’ dediğiniz İskender’i gördüm; iflah etmez korkular içindeydi.
Sırtımı vermeseydim ayaklarına, onun soylu ayakları Hindistan’da İndüs ırmağının
üstündeki kardeşlerime dek gidemezdi.’ (s.8) Bu öykünün devamında Tek mermiyle
yok edilen ‘Mostar’dan, Çine çayı üzerine kurulu İncekemer Köprüsü’nün gönlünü
Anadolu’ya sunan inceliğinden ve ‘Gelingeçmez Köprüsü’nden betimlemelerle

bilincimiz ışılıyor. ‘Köprüler’in varlık olgusuyla yıkımları, belleklerden silinmeleri
arasındaki derin çelişkiyi böylesine soyutlamayla anlatan bir edebi anlatım söz
konusu. Okuduğumda, okul öncesindeyken üzerinden geçtiğim ve ilkokul çağındayken
yıkılmasına ağlayarak tanık olduğum Asi nehri üzerindeki Roma Köprüsü’nün hazin öyküsü
canlandı beynimde. ‘Bilinci silikleşenler’in aymazlığına içim yanıyor hâlâ.
Bu öyküde kişileştirilenin ‘köprü’ olmasının çağrışım zenginliği yaratması bir yana,
onun ‘Yomsuz duyumlar alırım şu son günlerde. Söylenti bu ya!’ cümlelerini kurması
da ilginç. Öncelikle Güney Türkmenleri arasında Araplarla ilişkinin yoğunluğu
nedeniyle ‘yevmiye’ karşılığı ‘yomya’ dendiğini hatırlatmak isterim. ‘Yom’ ise ‘gün’ karşılığı
kullanılır, ‘yomya’ da ‘günlük’ anlamında ücretli çalışma sırasında söylenir. Yazarın
imgesel kullandığı ‘yomsuz duyumlar’ ise ‘uğursuz haberler’ anlamına gelmektedir.
Bu açıdan ‘Onlar Çocuk Kalacak’taki öykülerde, yeni söyleyiş biçimleri, sözcük
türetmeleri ve farklı bağdaştırmalar dikkat çekmektedir. ‘Işıktan kargılar’ (s.12),
‘uykuyu soyunmuş bir ses’ (s.21), ‘gemi düdüğü ürkekliği’ (s.24), ‘yakamoz
kaypaklığı, ışık cilvesi’ (s.28), ‘beyaz bir karanlık’ (s.33), ‘kararmış karın altındaki kırda
güller’ (s.45), ‘imanımı tırtıllar kemirmiş’ (s.65), ‘puslu şarkılar’ (s.68), ‘bilinç
damağındaki tadı’ (s.72), ‘salkım saçak bir gürültü’ (s.84), ‘masaldan fırlamış Kürt beyleri’
(s.92) bunlara örnek gösterilebilir. Ancak, yeni ve etkili söyleyiş adına anlatımı

zorlayan örneklerle de karşılaşıyoruz; ‘Sunucudan sonra türküye gelen yakışıklı, az
önce ‘fidayda’yı okumuştu.’ cümlesindeki ‘türküye gelen’ niteleme önadı gibi. Bu
cümledeki ‘yakışıklı’nın, adlaşmış sıfat için güzel bir örnek oluşturduğunu da belirtelim.
Kitaptaki öyküleri tek tek irdelemek ayrı bir değerlendirmenin konusu olabilir. Ancak,
Ali Ozanemre’nin ‘İkinci Kerem Sonuncu Aslı’ kitabındaki öykülerle dergilerde kalan
diğer öykülerinden kurgu ve anlatımından çok farklı bir kurgu ve biçemle yaratılan
‘Onlar Çocuk Kalacak’taki öykülerin çoğunda gerçekle gerçekdışı iç içe verilmiş
durumda. Efsane kahramanlarından fantastik öykülere geçişin yapıldığı ‘Beni
Anlamadınız’, ‘Gül Üşürdü’, ‘Kuşlar Süleyman’dan Duymuş’, ‘Taşların Dili Nemrut’ bu
durumu somutlayan öyküler. ‘Gül Üşürdü I-II’ öyküleri, değişik coğrafyalarda oluşan
mitlerden yararlanarak kurgulanmış çarpıcı gönderme ve çağrışımları olan metinler’
‘Mardu, Amanray, Kahhar, Şama’ kahramanların yer aldığı bu öyküde, ‘Bilim Çin’de
bile olsa’ diye söze başlayacak oldu biri; tek gözlü Kikloplar, onun ela gözlerinden
birini çekip çıkardılar.’ (s.42) cümlesiyle bizim masallarda geçen ‘Tepegöz’ ile

Homeros’un anlatılarındaki ‘Kikloplar’ın başka bir ortamda yeniden üretimine tanık
olmaktayız. Bu ‘başka ortam’ın neye tekabül ettiğini de ‘Onları kırk yıl boyunca bir
Çoban güttü de hiçbirinin gıkı çıkmadı.’ sözünden anlaşılmaktadır. Süleyman
Demirel’in başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı dönemi kastedilmektedir. Buradan güncelleme
yapmak gerekirse, ‘Stokholm sendromu’ çağrışımı ya da Nâzım Hikmet’in ‘Akrep
gibisin kardeşim’ dizesi hatırlanmalıdır. Bu öykünün sonundaki sanatsal anlatımın ağır
bastığı paragrafta geçen ‘güller de üşür-dü.’ biçimindeki ifade ve yazım biçimi, şair
dostum Necmi Otçu’nun ‘Gül Üşümesi’ şiirini çağrıştırdı bana. Bu öyküden sonra bu
şiirinde okunmasını, özellikle önermek durumundayım. Çünkü, ‘gülüş(ü)mesi’
yazımıyla tevriyeli anlamın çağrışımlarında yolculuk yapmak güzel değil mi’
Kitaba adını veren öykü ‘Onlar Çocuk Kalacak’ ise, öykü formunda bir siyasetname
olarak değerlendirilebilir. ‘Tansık’ (mucize) olarak nitelenen ‘beyin’ denilen varlığın
işlevine değinilerek, ‘Zamanın Kısa Tarihi’ni yazan İngiliz fizikçi Hawking’in en
büyük emelinin, ‘maddenin, enerjinin ve zamanın aynı şey olduğunu ispatlamak’
olduğu hatırlatılarak başlayan öyküde Türkiye’nin 1960-1980 döneminin bir siyasi
panoraması adeta resmediliyor. ‘Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz’
sözüyle Demirel dönemi, ‘kentçiler-kırcılar’ çağrışımıyla sol hareketteki ayrışmalar; ‘Teknik
Üniversite karanlıklar içinde bir tutam ışık’la ABD’nin Ortadoğu politikalarına uygun
akademik çalışmalar yapılması isteğiyle kuruluşuna omuz verdiği ODTÜ’nün,
yurtsever öğrenciler üzerinden devrimcileşme süreci; ‘Zarfın üzerindeki pul neden hem
Ankara’da hem İstanbul’da damgalanmıştı ve 24 Haziran 1852 tarihi doğru muydu’’
cümlesiyle, Lassalle'in Marx'a yazdığı söz edilen tarihli mektuba gönderme yapılmaktadır.
Özellikle bu mektup ve Lenin’in ‘Sol Komünizm Çocukluk Hastalığı’nda vurgulanan
örgütlenme ve mücadale biçimlerine dair değerlendirmeler, bir öykünün derin soluğu
içinden sezdiriliyor. Öykünün sonunda ‘Dünyanın en hızlı koşucularıydı onlar, en
yürekli. ‘İpi ilk onlar göğüsledi. Onlara acımadık, anamız avradımız olsun ki
acımadık, aşk olsun!’dedik yalnız.’ paragrafında Can Yücel’in ‘More Nostrum’ şiiri
üzerinden Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının, bir diğer deyişle ‘68 Kuşağı’nın siyasal
öyküsünün, şiirsel bir dille anlatıldığına tanık olmaktayız. Bu öykü bana şöyle bir bağlantı
kurdurdu doğrusu: 1970’lerde Aziz Nesin’in kaleme aldığı ‘Büyük Grev’, nasıl önemli
bir ekonomi dersi veren öyküyse, ‘Onlar Çocuk Kalacak’ da ciddi çıkarımları olan bir siyasal öyküdür.
Ali Ozanemre’nin yerleşmiş öykü dilini, kurgulamasını gösteren iki öykü var kitapta.
Biri ‘Kibar Efendi’, diğeri ‘Köksüz Kenger’. Bu öykülerin içeriklerine hiç
değinmeyeceğim, Karahan Kitabevi Yayınları’ndan Mart 2011’de çıkan kitabı, okurlar merak etsin biraz da’
Karac’oğlan soyundan gelen şair-yazar Ali Ozanemre’den, bu öykülerin çağrışımları
doğrultusunda, toplumsal-siyasal ve kültürel birikiminin zenginliğini, büyük anlatılara
olanak sunan romanlarla taçlandırmasını bekliyoruz.

Müslüm Kabadayı

Kitabın Künyesi
Onlar Çocuk Kalacak
Ali Ozanemre
Karahan Kitabevi / Öykü Dizisi
Kapak Tasarımı: Erdinç Yağmur
Editör: Seyfi Karahan
Adana, 2011, 1. Basım
100 sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder