26 Mart 2012 Pazartesi

"Gülmek Bir Halk Gülüyorsa Gülmektir"

Önceki gün sendika.org’da Dikmen Vadisi Halkı’nın, bugün 12.30’da Barınma Hakkı
Bürosu’nda dost kurum ve kuruluşlarla bir basın açıklaması ve dayanışma toplantısı
yapacağı haberi verilmişti, bunu Sevda’ya söylemiştim ama o unutmuş. Biraz da
rahatsız olduğu için geç kalkınca hazırlık yapmamız da son dakikaya kadar sürdü.
Neyse ki zamanında vadideki barınma hakkı bürosunun bulunduğu yere, İlker
Taksi’den Hacı bizi ulaştırdı. Kendisi de bir gecekondu mağduru, daha doğrusu yıkım
kurbanı olan taksi şoförünün hikayesini dinledik önce. Bundan 30 yıl önce tapulu arsa
olarak satın aldıkları yerin daha sonra tapunsun geçersiz olduğunu öğrendiğinde dünya
başına yıkılmış, avukatlar, mahkemeler derken bir sonuç alamamış; üstelik Gökçek
ekibinin gönderdiği yazıya boyun eğerek arsa üzerindeki kondusunu kendi elleriyle
yıkmış. Şimdi kirada sürünüyormuş. Daha sonra Barınma Hakkı Bürosu’ndaki
arkadaşlardan öğrendiğimize göre 2400 civarında Dikmen Vadisi 3. ve 4. Etap’ta
gecekondusu olan aile varken 2005’te, değişik vaatler, tehditler, hileler ile bugün bu
sayı 608’e gerilemiş. Bu bölgeye yaklaşık 30-50 yıl öncesinden beri yerleşen bu
insanların komşuluk, akrabalık, iş ilişkileriyle oturdukları mekanın havası-suyu-
yeşilliğiyle bütünleşene doğasına uyum sağlamış oldukları dikkate alındığında, ‘Siz
evinizi yıkın, biz size en kısa zamanda ev vereceğiz.’ vaadine kanıp başka yerlere göç
eden ailelerin perişan olduklarını görüştüğümüz birçok insan dile getirdi. Kimisi
eşinden çocuğundan ayrılmış, kimisi hastalanmış, hatta intihar edenler bile çıkmış
içlerinden. Doğrusu, AKP’nin 61. Hükümet olarak oluşturduğu yeni kabine için
düzenlenen bakanlıklardan birinin adının Çevre Orman ve Şehircilik Bakanlığı olması
ve bakan olarak da TOKİ’de ustalaşan Erdoğan Bayraktar’ın atanması, önümüzdeki
dönemde Türkiye’nin tüm kentlerinde yeni rant alanlarının yaratılması ve buralarda
birilerini zengin edecek yapılaşmalarla kentlerin çevresindeki tarım alanlarının daha
çok tahribatının gündeme geleceğine işaret ediyor. Kent merkezlerindeki sit alanlarının
imara açılmasının da bu adamlarca gerçekleştirilmeyeceğini kimse iddia edemez artık.
Ankara’nın akciğerleri olarak tarif edilen iki önemli hava koridoru var bildiğim
kadarıyla; biri Çubuk Tarafından gelip Pursaklar’dan Ankara Ovası’na uzanan koridor,
ki Çubuk Çayı bu koridoru takip eder, diğeri de Eymir-Mogan Gölü çöküntüsü
üzerinden Gölbaşı hava koridoruna bağlanan Dikmen Vadisi. İlker Mahallesi’ndeki
evimizden Ankara’nın her tarafını görmek mümkün olduğundan, bu iki koridorun
‘kentsel dönüşüm’ süreci başlatıldığından bu yana yüksek binalarla kapatılması
nedeniyle AOÇ düzlüğünden başlayıp Sıhhiye-Kızılay-Mamak şeridi ile İskitler-
Aydınlıkevler şeridinde her zaman bir kirli hava bulutu görülüyor. Bundan birkaç ay
önce ODTÜ ve TMMOB yetkilileri, Meteoroloji Müdürlüğü ile Büyükşehir
Belediyesi’nin açıklama yapmayarak halkı zehirli havayı teneffüs etmeye mahkum
ettiğini, kirlilik oranının sınırı çok aştığını açıklamışlardı. Oturduğumuz yerden çıplak
gözle biz, Ankara’nın hangi semtlerinde hava kirliliğinin yoğunlaştığını
saptayabiliyoruz.
Bu değerlendirme ışığında Dikmen Vadisi halkıyla buluşmamıza dair izlenimleri
paylaşmak istiyorum şimdi de. 2005’te örgütlü mücadeleye başlayan buradaki insanlar,
aile-iş ilişkilerinin onlarca yılda biçimlendiği, çocuklarının ve torunlarının doğup
büyüdükleri bu mahalleden koparılmak istemelerine isyan ediyorlar. Altı yıl sonra,
‘Bizim buradan ancak cesedimiz çıkar.’ diyecek kadar yaşadıkları toprağa bağlı
olanlar, barınma haklarını sonuna kadar kullanmak isteyenler, rantiyecilerin tekerine
çomak sokarak başka kent ya da semtlerde insanların barınma hakkına saldırılmaması
için bu mücadelenin zaferle sonuçlanmasının gerekli, hatta zorunlu olduğunun bilincine
varanlar bir arada kalmış. Barınma Bürosu’nun başında, bu mücadelede uzayan
sakalıyla sembolleşen Tarık Çalışkan var. Gerçekten de duruşu, sakin ve oturaklı
konuşması, soyadına yakışır çalışkanlığıyla mahallelinin doğal lideri olmuş. ‘Biz
burada tabutları hazırladık. Biz mi yoksa bize saldıranlar mı bu tabutlara girer,
göreceğiz.’ sözüyle durumun ciddiyetini, sorunun vahametini özetleyen Tarık Çalışkan,
gerçeği dile getiren bu sözü nedeniyle yargılandığının da altını çiziyor.
‘Emeği, onuru ve geleceği için mücadele veren; bu ülkeyi ve kenti rantçılardan daha
çok seven Dikmen Vadisi’ne hoş geldiniz! Dikmen Vadisi Halkı’ yazan pankartın
önünde toplanan yaşlı,genç çocuk; kadın ve erkeklerden oluşan yüzlerce kişinin
katılımıyla 7 Temmuz 2011’de bir basın açıklaması yaptılar. Basın açıklamasının şu
bölümündeki son cümle çok önemliydi: ‘1970-1980 li yıllardan beri bu bölgede
yaşıyoruz; buranın yolunu yapan biziz, ağacını diken biziz, elektriğin kablosunu suyun
borusunu döşeyen biziz; ancak şimdi bize, daha dün gelmiş işgalci muamelesi yapılıyor!
Üstelik bu günlerde bütün siyasetçiler ve başta iktidar partisi mensupları, hemen her
fırsatta "uzlaşma"dan, "diyalog"dan söz ederken; iktidar partisinin Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı, Yukarı Dikmen Vadisi'nde yıllardır yaşanan toplumsal sorunu, işte
bir kez daha yıkım ve şiddet ile çözmeye kalkıyor. Kendi halkını, yurttaşını düşman
bellemek de nedir’’ Kendi yurttaşını ‘düşman’ görmek, ancak Proudhon’un ‘Mülkiyet
hırsızlıktır’ sözünü doğrulayan rantçılara mahsus olabilir. Onlar için tek güç ‘kâr’dır,
sermayedir. Halk deyimiyle ‘para tanrıları’dır.
Burada yaşayan insanlar ise, ‘paranın tanrı olmadığı’nı kanıtlarcasına, bahçelerine
diktikleri eriklerin, kirazların meyvelerini bizimle paylaştılar. Dönüşte yol üzerinde
konuk olduğumuz Ardahan’ın bir köyünden gelip buraya 1970’lerde yerleşmiş Bingöl
ailesinden Gülyaz hanım, eskiden buralar cennet gibiydi, her taraf yemyeşil ve cıvıl
cıvıldı. Şimdi azaldık ama buraları ölürüz de terk etmeyiz.’ diyordu. Gerçekten de
buradaki hangi eve baksanız, önünde güller, asmalar, meyveler size gülümsüyor.
Capcanlı bir doğa, Çankaya’nın, diğer beton yığınına dönmüş semtlerin ne denli
doğadan kopuk bir hayatla kuşatıldığını açıkça ilan ediyor. Yine burada tanıştığımız
Malatyalı Şahin ve Siverekli Mehmet beylerin emekçi sıcaklığıyla sundukları çaylar
eşliğinde yaptığımız samimi söyleşiyi, hangi lüks binaların birbirinden kopuk
dairelerinde bulabilirsiniz’ Kümesten çıkan tavuk ve horozlarla oynayan Mehmet Ali
adlı çocuğun bedenindeki coşkuyu, hangi apartmana hapsolmuş çocukta bulabilirsiniz’
Bunlar, doğadan ve sıcak insan ilişkilerinden kopuk daracık yaşantılara mahkum edilen
insanların neden edilgen olduğunu da sorgulamamıza olanak sunan görüntülerdi doğrusu.
Dikmen Vadisi halkı, Erdoğan Bayraktar’ın bakan olacağı Çevre Orman ve Şehircilik
Bakanlığı döneminde, tüm kentlerde daha yoğun biçimde sürdürüleceği aşikar olan
‘kentsel dönüşüm’ rantiyesine karşı, barınma hakkının önemini tüm ülkeye
hissettirebilecek bir mücadelenin de sembolü olmuş durumda. Onların bu mücadeleyi
kazanmaları, kent yoksulların geleceği açısından da çok önemli. Tam da bu noktada
Edip Cansever’in ‘Mendilimde Kan Sesleri’ şiirinde betimlediği, insanın biraz da
yaşadığı yere benzemesi usumuza düşmeli. Ve hepimizin vicdanını, bilincini şu dize
kuşatmalı: ‘Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir’

Müslüm Kabadayı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder